Uluslararası Üroloji Araştırmaları Derneği Başkanı Prof. Dr. Fatih Atuğ, baba ya da erkek kardeşinde prostat kanseri öyküsü bulunan erkeklerde riskin belirgin şekilde arttığını belirterek, bu gruptaki kişilerin 45 yaşından itibaren düzenli üroloji kontrolü ve PSA testi yaptırmasının büyük önem taşıdığını söyledi.
Erken Dönemde Belirti Vermeyebiliyor
Prostat kanserinin erkeklerde en sık görülen kanser türlerinden biri olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Atuğ, hastalığın erken evrede çoğu zaman herhangi bir belirti göstermediğini ifade etti. İlerleyen dönemlerde ise sık idrara çıkma, geceleri idrar ihtiyacı, idrar akımında zayıflama ve mesanenin tam boşalmadığı hissi gibi şikayetlerin ortaya çıkabileceğini belirtti. Ancak bu belirtilerin her zaman kansere işaret etmediğini, iyi huylu prostat büyümesinde de görülebileceğini vurguladı.
Aile Öyküsü Riski Artırıyor
Prostat kanserinin yaşla birlikte daha sık görüldüğünü belirten Atuğ, aile öyküsünün riski önemli ölçüde yükselttiğini söyledi. Erkek kardeşte prostat kanseri bulunmasının, baba öyküsüne göre daha yüksek risk oluşturduğunu ifade eden Atuğ, bu nedenle ailesel risk taşıyan erkeklerde taramaya 45 yaşında başlanmasının önerildiğini kaydetti. Aile öyküsü olmayan ve ortalama risk grubundaki erkeklerde ise tarama yaşının genellikle 50 olduğunu, takip sıklığının hekimle birlikte belirlenmesi gerektiğini dile getirdi.
PSA Testi Yol Gösterici Rol Üstleniyor
PSA testinin basit bir kan tahlili olduğunu aktaran Prof. Dr. Atuğ, testin tek başına kesin tanı koydurmadığını ancak erken tanı açısından önemli bir yol gösterici olduğunu söyledi. PSA değerinin prostat büyümesi veya enfeksiyon gibi iyi huylu nedenlerle de yükselebileceğine dikkat çeken Atuğ, test sonuçlarının mutlaka muayene, şikayetler ve görüntüleme bulgularıyla birlikte bir üroloji uzmanı tarafından değerlendirilmesi gerektiğini vurguladı.
Gerekli durumlarda çok parametreli prostat MR’ı çekildiğini, şüpheli alanlar tespit edilirse biyopsi planlandığını anlatan Atuğ, günümüzde biyopsilerin daha çok MR-ultrason füzyon rehberliğinde ve enfeksiyon riskini azaltan transperineal yöntemle yapıldığını ifade etti.
Tedavi Kişiye Özel Planlanıyor
Kesin tanı sonrası hastalığın düşük, orta veya yüksek riskli olarak sınıflandırıldığını belirten Prof. Dr. Atuğ, tedavi yaklaşımının bu risk grubuna ve hastanın genel sağlık durumuna göre belirlendiğini söyledi. Düşük riskli hastalarda yakın takip yeterli olabilirken, bazı durumlarda fokal tedaviler, radyoterapi ya da cerrahi seçenekler gündeme gelebiliyor. Orta ve yüksek riskli hastalarda ise robotik cerrahi, radyoterapi ve hormon tedavilerinin sıklıkla tercih edildiğini belirtti.
Erken Tanıyla Daha Uzun ve Kaliteli Yaşam Mümkün
Robotik cerrahinin daha az kan kaybı ve daha hızlı iyileşme gibi avantajlar sunduğunu ifade eden Atuğ, erken tanının gereksiz tedavileri azaltırken, gerekli durumlarda zamanında ve etkili müdahaleye imkan tanıdığını vurguladı. Sağlıklı beslenme, düzenli egzersiz ve sigaradan uzak durmanın tedavi başarısını artırdığını belirten Atuğ, özellikle ailesel risk faktörü bulunan erkeklerin şikayetleri olmasa bile hekimle görüşmesi gerektiğini söyledi.
Modern görüntüleme yöntemleri, gelişmiş cerrahi ve radyoterapi teknikleri ile yeni nesil ilaçlar sayesinde prostat kanserinin büyük ölçüde kontrol altına alınabildiğini belirten Prof. Dr. Atuğ, erken tanıyla birçok hastada daha uzun ve kaliteli bir yaşamın mümkün olduğunu ifade etti.




